NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
1 - (1722) حدثنا
يحيى بن يحيى
التميمي قال:
قرأت على مالك
عن ربيعة بن
أبي
عبدالرحمن،
عن يزيد مولى
المنبعث، عن
زيد بن خالد
الجهني؛ أنه
قال:
جاء
رجل إلى النبي
صلى الله عليه
وسلم فسأله عن
اللقطة؟ فقال
(اعرف عفاصها
ووكاءها. ثم
عرفها سنة.
فإن جاء
صاحبها، وإلا
فشأنك بها).
قال فضالة
الغنم؟ قال
(لك أو لأخيك
أو للذئب). قال:
فضالة الإبل؟
قال (ما لك ولها؟
معها سقاؤها
وحذاؤها. ترد
الماء وتأكل
الشجر. حتى
يلقاها ربها).
قال يحيى:
أحسب قرأت:
عفاصها.
[ش
(اعرف عفاصها)
معناه تعرف
لتعلم صدق
واصفها من
كذبه، ولئلا
تختلط بماله
وتشتبه.
والعفاص هو
الوعاء الذي
تكون فيه
النفقة، جلدا
كان أو غيره.
ويطلق
العفاص، أيضا،
على الجلد
الذي يكون على
رأس القارورة
لأنه كالوعاء
له. فأما الذي
يدخل في فم
القارورة من
خشب أو جلد أو
خرقة مجموعة،
ونحو ذلك، فهو
الصمام. يقال:
عفصتها عفصا،
إذا شددت العفاص
عليها.
وأعفصتها
إعفاصا، إذا
جعلت لها عفاصا.
وأما الوكاء
فهو الخيط
الذي يشد به
الوعاء. يقال:
أوكيته
إيكاء، فهو
موكي، بغير
همز.
(وإلا
فشأنك بها)
منصوب على
المفعولية
لمحذوف، أي
فالزم شأنك
بها واستمتع.
(فضالة
الغنم) قال
الأزهري
وغيره: لا يقع
اسم الضالة إلا
على الحيوان.
يقال: ضل
الإنسان
والبعير وغيرهما
من الحيوان.
وهي الضوال.
وأما
الأمتتعة وما
سوى الحيوان
فيقال لها:
لقطة، ولا يقال:
ضالة.
(لك
أو لأخيك أو
للذئب) معناه
الإذن في
أخذها بخلاف
الإبل. وفرق
صلى الله عليه
وسلم بينهما. وبين
الفرق بأن
الإبل
مستغنية عمن
يحفظها
لاستقلالها
بحذائها
وسقائها وورودها
الماء
والشجر،
وامتناعها من
الذئاب وغيرها
من صغار
السباع.
والغنم بخلاف
ذلك. فلك أن
تأخذها لأنها
معرضة
للذئاب،
وضعيفة عن الاستقلال.
فهي مترددة
بين أن تأخذها
أنت أو صاحبها
أو أخوك
المسلم الذي
يمر بها، أو
الذئب. فلهذا
جاز أخذها دون
الإبل. ثم إذا
أخذها وعرفها سنة
وأكلها ثم جاء
صاحبها لزمته
غرامتها.
(معها
سقاؤها
وحذاؤها)
معناه أنها
تقوى على ورود
المياه وتشرب
في اليوم
الواحد وتملأ
كرشها بحيث
يكفيها
الأيام. وأما
حذاؤها فهو
أحفافها.
لأنها تقوى
على السير
وقطع المفاوز].
{1}
Bize Yahya b. Yahya Et-Temîmî
rivayet etti. (Dediki): Mâlik'e Rabia b. Ebî Abdirrahmân'dan dinlediğim, onun
da Münbais'in âzâdlısı Yezid'den, onun da Zcyd b. Hâlid El-Cühenî'den naklen
rivayet ettiği şu hadîsi okudum. Zeyd şöyle demiş:
Bir adam Nebi (Sallallahu
Aleyhi ve Sellem)'e gelerek ona lukata'nın hükmünü sordu. Resûlullah
(Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
«Onun mahafazasını ve
bağını belle! Sonra onu bir sene i'lân et! Sahibi gelirse ne âlâ! Aksi takdirde
onu nasıl istersen öyle yap!» buyurdu. Adam:
— Kaybolmuş koyun (un hükmü nedir?) dedi.
«Senin yahut dîn
kardeşinin yahut da kurdundur.» buyurdular.
Adam:
— Ya kaybolmuş deve ne olacak? dedi.
«Ondan sana ne? Su
tulumu ve çarığı beraberinde! Sahibi rastlayıncaya kadar suya gider ve ağaçları
otlar!» buyurdular.
Yahya: «Zannederim
ifâsahâ okudum.» dedi.
2 - (1722) وحدثنا
يحيى بن أيوب
وقتيبة وابن
حجر (قال ابن
حجر: أخبرنا.
وقال الآخران:
حدثنا
إسماعيل) (وهو
ابن جعفر) عن
ربيعة بن أبي
عبدالرحمن،
عن يزيد مولى
المنبعث، عن
زيد بن خالد
الجهني؛
أن
رجلا سأل رسول
الله صلى الله
عليه وسلم عن اللقطة؟
فقال (عرفها
سنة. ثم اعرف
وكاءها
وعفاصها. ثم
استنفق بها.
فإن جاء ربها
فأدها إليه)
فقال: يا رسول
الله! فضالة الغنم؟
قال: خذها.
فإنما هي لك
أو لأخيك أو
للذئب. قال: يا
رسول الله!
فضالة الإبل؟
قال: فغضب رسول الله
صلى الله عليه
وسلم حتى احرت
وجنتاه (أو احمر
وجهه) ثم قال:
(ما لك ولها؟
معها حذاءها
وسقاؤها حتى
يلقاها ربها).
[ش
(عرفها سنة)
معناه إذا
أخذتها
فعرفها سنة.
والتعريف أن
ينشدها في
الموضع الذي
وجدها فيه وفي
الأسواق
وأبواب
المساجد
ومواضع
اجتماع الناس.
فيقول: من ضاع
منه شيء؟ من
ضاع منه حيوان؟
من ضاع منه
دراهم؟ ونحو
ذلك. ويكرر ذلك
بحسب العادة.
(ثم
استنفق بها)
أي تملكها ثم
أنفقها على
نفسك.
(وجنتاه)
الوجنة، بفتح
الواو وضمها
وكسرها، وفيها
لغة رابعة:
أجنة بضم
الهمزة، وهي
اللحم المرتفع
من الخدين
ويقال: رجل
موجن وواجن،
أي عظيم
الوجنة.
وجمعها وجنات.
ويجيء فيها
اللغات المعروفة
في جمع قصعة
وحجرة وكسرة].
{2}
Bize Yahya b. Eyyûb ile
Kuteybe ve İbni Hucr da rivayet ettiler. İbni Hucr «Bize haber verdi» ta'bîrini
kullandı. Ötekiler: Bize İsmâîl —ki İbni Ca'fer'dir— tahdîs etti, dediler. O da
Rabîa b. Ebî Abdirrahmân'dan, o da Münbais'in âzâdlısı Yezîd'den, o da Zeyd b.
Hâlid El-Cühenî'den naklen rivayet etmişki, bir adam Resûlullah (Sallallahu
Aleyhi ve Sellem)'e lukatanın hükmünü sormuş. O da :
«Onu bir sene i'lân et!
Sonra (bir de) onun bağını ve kabını bellel Sonra onu harca! Şayet sahibi
gelirse onu kendisine veriver!» buyurmuş.
Adanı:
— Yâ Rcsûlâllah! Kaybolmuş koyunun hükmü nedir?
demiş. «Onu al! Zîra o ya senin ya dîn
kardeşinin yahut da kurdundur.» buyurmuş. Adam:
— Yâ Resulâllah! Ya kaybolmuş develer ne
olacak? diye sormuş. Bunun üzerine Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)
kızmış. Hattâ yanakları kızarmış. (Yahut yüzü kızarmış.) Sonra:
«Onlardan sana ne?
Sahibi rastlayıncaya kadar onun çarığı ve su tulumu beraberindedir.»
buyurmuşlar.
3 - (1722) وحدثني
أبو الطاهر.
أخبرنا
عبدالله بن
وهب. أخبرني
سفيان الثوري
ومالك بن أنس
وعمرو بن الحارث
وغيرهم؛ أن
ربيعة بن أبي
عبدالرحمن
حدثهم، بهذا
الإسناد، مثل
حديث مالك.
غير أنه زاد: قال:
أتى رجل رسول
الله صلى الله
عليه وسلم وأنا
معه. فسأله عن
اللقطة؟ قال:
وقال عمرو في
الحديث (فإذا
لم يأت لها
طالب
فاستنفقها).
{3}
Bana Ebû't-Tâhir de
rivayet etti. (Dediki): Bize Abdullah b. Vehb El-Hâris ve başkaları haber
verdiler. Onlara da Rabîa b. Ebî Abdirrahmân bu isnâdla Mâlik hadîsinin mislini
rivayet etmiş. Yalnız o şunu ziyade etmiş: «Dediki: Resûlullah (Sallallahu
Aleyhi ve Sellem)'e ben de beraberinde iken bir adam geldi; ve ona lukatanın
hükmünü sordu. Bu hadîste Amr: Şayet lukatamn arayıcısı gelmezse onu
harcayıver! cümlesini söyledi.»
4 - (1722) وحدثني
أحمد بن عثمان
بن حكيم
الأودي. حدثنا
خالد بن مخلد.
حدثني سليمان
(وهو ابن بلال)
عن ربيعة بن
أبي
عبدالرحمن،
عن يزيد مولى
المنبعث. قال:
سمعت زيد بن
خالد الجهني
يقول: أتى
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم. فذكر
نحو حديث
إسماعيل بن
جعفر. غير أنه
قال: احمار
وجهه وجبينه.
وغضب. وزاد
(بعد قوله: ثم
عرفها سنة)
(فإن لم يجيء
صاحبها كانت
وديعة عندك).
[ش
(كانت وديعة
عندك) معناه
تكون أمانة
عندك بعد
السنة ما لم
تتملكها. فإن
تلفت بغير
تفريط فلا
ضمان عليك.
وليس معناه
منعه من تملكها.
بل له تملكها.
والمراد أنه
لا ينقطع حق
صاحبها
بالكلية. وقد
نقل القاضي
وغيره إجماع
المسلمين على
أنه إذا جاء
صاحبها بعد
التملك، ضمنها
المتملك].
{4}
Bana Ahmed b. Osman b.
Hakîm El-Evdî dahî rivayet etti. (Dediki): Bize Hâlid b. Mahled rivayet etti.
(Dediki): Bana Süleyman —ki İbni Bilâl'dir— Rabîa b. Ebî Abdirrahman'dan, o da
Münbais'in âzâdlısı Yezîd'den naklen rivayet etti. Yezîd şöyle demiş: Ben Zeyd
b. Hâlid El-Cühenî'yi şunları söylerken işittim:
«Bir adam Resûlullah
(Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'e geldi...» arkacığından râvi hadîsi İsmail b.
Ca'fer hadîsi gibi rivayet etmiştir. Yalnız o : «Yüzü ve alnı kıpkırmızı
kesildi ve kızdı.» demiş.
«Sonra onu bir sene
i'lân et!» cümlesinden sonra:
«Şayet sahibi gelmezse
Iukata senin yannda emânet olur.» ibaresini ziyâde etmiştir.
5 - (1722) حدثنا
عبدالله بن
مسلمة بن
قعنب. حدثنا
سليمان (يعني
ابن بلال) عن
يحيى بن سعيد،
عن يزيد مولى
المنبعث؛ أنه
سمع زيد بن
خالد الجهني
صاحب رسول الله
صلى الله عليه
وسلم يقول:
سئل
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم عن
اللقطة، الذهب
أو الورق؟
فقال (اعرف
وكاءها
وعفاصها. ثم
عرفها سنة.
فإن لم تعرف
فاستنفقها.
ولتكن وديعة
عندك. فإن جاء
طالبها يوما
من الدهر
فأدها إليه)
وسأله عن ضالة
الإبل؟ فقال:
ما لك ولها؟
دعها. فإن
معها حذاءها
وسقاءها. ترد
الماء وتأكل
الشجر. حتى
يجدها ربها)
وسأله عن
الشاة؟ فقال
(خذها. فإنما
هي لك أو
لأخيك أو
للذئب).
{5}
Bize Abdullah b. Mesleme
b. Ka'neb rivayet etti. (Dediki): Bize Süleyman (yâni İbni Bilâl), Yahya b. Saîd'den,
o da Münbais'in âzâdlısı Yezîd'den naklen rivayet ettiki, Yezîd, Resûlullah
(Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in sahâbîsi Zeyd b. Hâlid El-Cühenî'yi şunu
söylerken işitmiş :
— Resûlullah (Sallallahu
Aleyhi ve Sellem)'e altın veya gümüş lukatanın hükmü soruldu da:
«Onun bağını ve
mahfazasını belle! Sonra onu bir sene i'lân et! Şayet (sahibini) öğrenemezsen
onu harca (ya bilirsin). Lukata senin elinde bir emânet olsun! Şayet günlerden
bîr gün arayıcısı gelirse onu kendisine veri ver!» buyurdu. Soran zât ona
kaybolan develeri de sordu. Bunun üzerine:
«Onlardan sana ne? Bırak
onları! Zîrâ onların çarıkları ve su tulumları yanlarındadır. Sahipleri onları
buluncaya kadar suya gelirler, ağaçları otlarlar!» buyurdu. O zât koyunu da
sordu. Efendimiz :
«Onu al! Çünkü o ancak
ya senin, ya dîn kardeşinin yahut da kurdundur.» buyurdular.
6 - (1722) وحدثني
إسحاق بن
منصور. أخبرنا
حبان بن هلال.
حدثنا حماد بن
سلمة. حدثني
يحيى بن سعيد
وربيعة الرأي
بن أبي
عبدالرحمن عن
يزيد مولى
المنبعث، عن
زيد بن خالد
الجهني؛ أن رجلا
سأل النبي صلى
الله عليه
وسلم عن ضالة
الإبل؟ زاد
ربيعة: فغضب
حتى احمرت
وجنتاه. واقتص
الحديث بنحو
حديثهم. وزاد
(فإن جاء صاحبها
فعرف عفاصها،
وعددها
ووكاءها،
فأعطها إياه.
وإلا، فهي لك).
{6}
Bana İshâk b. Mansûr da
rivayet etti. (Dediki): Bize Habbân b.
Hilâl haber verdi. (Dediki): Bize Hammâd b. Seleme rivâyet etti. (Dediki): Bana
Yahya b. Saîd ile Rabîatü'r-Re'y b. Ebî Abdirrahmân, Münbais'in âzâdlısı
Yezîd'den, o da Zeyd b. Hâlid El-Cühenî'den naklen rivayet ettiki,
Bir adam Nebi
(Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'e kaybolan develerin hükmünü sormuş...»
Rabîa şunu ziyade etmiş:
«Bunun üzerine kızdı; hatta yanakları kızardı.» ve hadîsi yukarıdakilerin
hadîsi gibi rivayet etmiş. Şunu da ziyade eylemiş: «Şayet sahibi gelir de
mahfazasını, sayısını ve bağını bilirse onu kendisine veriver! Aksi takdirde o
senindir.»
7 - (1722) وحدثني
أبو الطاهر
أحمد بن عمرو
بن سرح. أخبرنا
عبدالله بن
وهب. حدثني
الضحاك بن
عثمان عن أبي
النضر، عن بسر
بن سعيد، عن
زيد بن خالد
الجهني. قال:
سئل
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم عن اللقطة؟
فقال (عرفها
سنة. فإن لم
تعترف، فاعرف عفاصها
ووكاءها. ثم
كلها. فإن جاء
صاحبها فأدها
إليه).
[ش
(فإن لم تعترف)
أي إن لم تعرف
صاحبها.
(فإن
لم تعترف) قال
ابن الأثير في
النهاية: يقال:
عرف فلان
الضالة أي
ذكرها وطلب من
يعرفها. فجاء
رجل يعترفها
أي يصفها بصفة
يعلم أنه
صاحبها].
{7}
Bana Ebû't-Tahir Ahmed b.
Anır b. Şerh de rivayet etti. (Dediki): Bize Abdullah b. Vehb haber verdi.
(Dediki): Bana Dahhak b. Osman, Ebû'n-Nadr'dan, o da Büsr b. Saîd'den, o da
Zeyd b. Hâlid El-Cühenî'den naklen rivayet etti. Zeyd şöyle demiş:
Resûlullah (Sallallahu
Aleyhi ve Sellem)'e lukatanın hükmü soruldu da: «Onu bir sene i'lân et! Şayet
İ'tiraf edilmezse onun mahfazasını ve bağını belle! Bilâhare onu ye! Ama sahibi
gelirse onu kendisine veri ver!» buyurdular.
8 - (1722) وحدثنيه
إسحاق بن
منصور. أخبرنا
أبو بكر الحنفي.
حدثنا الضحاك
بن عثمان،
بهذا الإسناد.
وقال في
الحديث (فإن
اعترفت فأدها.
وإلا فاعرف عفاصها
ووكاءها
وعددها).
{8}
Bu hadîsi bana İshâk b.
Mansûr dahî rivayet etti. (Dediki): Bize Ebû Bekir El-Hanefî haber verdi.
(Dediki): Bize Dahhâk b. Osman bu isnadla rivayette bulundu. Bu hadîste o şunu
da söyledi: Şayet i'tiraf edilirse onu veriver! Aksi takdirde onun mahfazasını,
bağını ve sayısını belle!»
İzah:
Bu hadîsi Buhâri «İlim»
ve «Lukata» bahislerinde; Ebû Dâvûd «Lukata-da; Tirmizî ile İbni Mâce «Ahkâm»
da; Nesâî «Ed-Davâll ve'I-Lukata»da muhtelif râvilerden tahrîc etmişlerdir.
Tirmizî onun hakkında «Hasen sahihtir.» demiştir.
Lukata: Tesadüfen
bulunan şey demektir. Bu kelime şeriat lisanında para ve eşya gibi şeyler
hakkında kullanılır. Sokakta bulunan çocuğa lakît, hayvana ise dâlle denir.
Lukata kelimesi «lâkta», «lükaata» ve «Lakata» şekillerinde de okunabilirse de
en meşhur okunuş şekli «lukata» dır.
Resulullah (Sallallahu
Aleyhi ve Sellem)'e suâl soran zât, bu hadîsin râvilerinden Mâlik'in babası
Umeyr'dır. Kendisine verilen cevapta evvelâ bulunan paranın çantasını ve
çantanın bağını bellemesi tavsiye buyurulmuştur. Bundan maksat: Çantayı aramaya
gelen olursa onu ta'rîf ederken yalan söyleyip söylemediğini anlamak, bir de
bulduğu çantayı kendi eşyası ile karıştırmamaktır. Bundan dolayıdır ki,
unutmamak için bulunan şeyi yazmak, cinsini, miktarını ve sâir vasıflarını
tesbit etmek müstehapdır.
Bundan sonra Resulullah
(Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bulunan şeyin bir sene ilânını emir buyurmuştur.
Ulemânın beyânına göre bu ilân evvelâ günde iki defa, sonra haftada bir defa,
sonra ayda bir defa olmak sureti ile eşyanın bulunduğu yerde toplantı
mahallesinde yapılır. Gerçi hadîsin bir rivayetinde bulunan şeyin üç sene ilân
edileceği bildirilmiş ise de rivayetin bâzı tarîklerinde bir sene mi, üç sene
mi buyurulduğunda şek edilmiştir. Binâenaleyh şek ile bildirilen ziyâde kabul
olunmaz. Zîra hadîsin diğer rivayetlerine muhaliftir; bazıları kıssanın ayrı
ayrı iki yerde geçtiğine kail olmuşlardır.
Resûlullah (Sallallahu
Aleyhi ve Sellem)'in soran zâta:
«Sahibi gelirse ne âlâ!
Aksi takdirde onu nasıl istersen öyle yap!» buyurması bulduğu parayı veya
eşyayı kendi ihtiyâcına sarf etmesi için izindir. Koyun hakkındaki suâline
dahî:
«Senin yahut din
kardeşinin yahut da kurdundur.» buyurarak aynı izni vermiştir. Bu cümlede hazif
edilmiş kelimeler vardır.
Takdiri şöyledir:
«Onları sen alırsan senin, sen almazsan almak isteyen herhangi din kardeşinin
yahut bulan sahibinin, alan bulunmazsa kurdun kuşun olur.» Fakat deve suâline
böyle cevap vermemiş, devenin güçlü kuvvetli bir hayvan olup düşmanından
kendini müdâfaa edebileceğine, kendiliğinden suya gidebileceğine, ağaçların
yapraklarını otlayacağına işaretle onun koyun hükmünde olmadığını bildirmiştir.
Şu halde bulunan deve aradan zaman geçmekle kimsenin mülkü olmaz. Deve ile
koyun arasındaki bu fark koyunun kendini müdafaadan âciz bir hayvan, deveninse
kendini müdafaaya muktedir olmasından ileri gelir. Koyunu kurt ve ayı gibi
canavarlar kolaylıkla parçalayıp yerler, fakat deveye bunu yapamazlar.
Sahipsiz koyun bulan
bir kimse onu bir sene ilân eder de sonra kesip yerse, sahibi çıktığı zaman Hânefiler'le
Şâfiîler'e göre kıymetini ödemek icap eder. İmam Mâlik ödemek lâzım gelmediğine
kail olmuştur.
Hadisin bir rivayetinde
Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in deve sorulduğu zaman kızdığı hattâ
yanaklarının kızardığı bildiriliyor. Bunun sebebi: Soranın bilgisizliği ve
anlayışsızlığıdır. Çünkü, işaret buyurulan mânâyı anlayamamış, kıyas maalfârik
yapmış, yâni bir şeyi örneği ve dengi olmayan şeye benzetmiştir. Zîrâ lukata,
sahibinden düşüp yeri belli olmayan şeydir; deve böyle değildir, O hem isim hem
sıfat itibarı ile lukataya muhaliftir. Yürüyüş kuvveti fazla ve suyu da
karnında biriktirdiği hususî tulumda mevcut olduğu için günün birinde sahibinin
yanına dönüp gelebilir. Küçük canavarlardan kendini korur. Koyun bunları
yapamaz, bu sebeple koyuna lukata hükmü verilmiştir.
Hadîs-i şerifte teşbih
vardır. Devenin ayakları ve su tulumu, çarık giymiş ve yanında suyu bulunan
yolcuya benzetilmiştir.